İktisadi çözüm nedir? ya da İktisat’ta çözüm nedir?
Öncelikle İktisat' ın bir sosyal bilim olduğunu belirtelim. İnsanla ilgilenir, toplumla ve insanlar arası ilişkilerle. Buradan insanların oluşturduğu kurumlar, kurumlar arası ilişkiler kavramlarına ulaşılır ve yavaş yavaş bir şey belirir fonda; ne o? Alt yapı.
Sosyoloji’de, İktisat’ta ya da tüm bilimlerin babası değil mi (ya da atası diyelim) Felsefe’de başlı başına bir kitabın konusu olabilecek bir kavram: “alt yapı”.
“Toplumda (bir ülkede, bir coğrafyada ve elbette organizasyonel bir yapıda) birbirini etkileyen alt yapı ve üst yapı katmanları vardır” kabulünden hareketle; ekonomik yapıyı, ilişkileri, üretim araçlarını içeren alt yapı kavramı esas itibariyle maddi unsurları ifade eder. İktisat elbette üst yapıyla da (Hukuk, Din, Siyaset) ilgilidir ama madem iktisadi yapı diyoruz, esas itibarıyla alt yapıyla haşır neşirdir. Peki İktisat, alt yapıyla ilgilenip; ekonomik yapıyı mercek altına alınca ne oluyor? Bir gün başlıktaki o soruyu soruyorlar: Çözüm ne? Özellikle az gelişmiş ülkelerde!
İktisadi çözüm çok zor bir konudur. Hiçbir bilimsel problemle kıyaslanmayacak kadar çok muğlak alanlar, geçilmez engeller barındırır bu yol. Bu nedenle net biçimde ‘şunu yaparsak işsizliği sıfırlarız’ ya da ‘faizleri şu seviyeye indirirsek üretimi/yatırımı zirveye taşırız’ gibi tekil pratik hatlardan söz edemeyiz. Yine de sorulur bu soru; çözüm ne?
Virüsü doktora soruyoruz, bulaşırsa ‘çöz şu işi’ diyoruz, doktor tetkik tedavi uyguluyor, virüsü yeniyoruz. Peki virüs salgın yapınca ne oluyor, yine doktora soruyoruz, ne olacak, çözebilir misin? Doktor çözebiliyor mu? Kimini evet kimini hayır! Yani ölçek büyüdükçe fen bilimlerinde de tümel başarıdan söz etmek güçtür. Fakat insanlık iflah olmaz (olmasın) bir iyimserlikle/umutla sorar: çözüm ne?
İktisatçıya da sorar, iktisatçı cevap verir. Makaleyle, gazeteyle, televizyonla yani bilimsel çalışmayla ya da kitle iletişim araçlarıyla …Akıllı iktisatçı spesifik bir problemde bile “ekonomi denge bilimidir”, "araçları şöyle kullanırsın, böyle kullanırsın, fazla kaçırırsan da azla yetinirsen de yanlış olabilir, her konuda dengeyi gözetmek ve orada kalmaya çalışmak gerekir.” minvalinde bir şeyler söyler ama halk sormaya devam eder, “çözüm ne o zaman”
Bu nedenle iktisatçı sevilmez. Bakın! Hukuk, Siyaset… bunlar da insanları sıkar ama hukukçu, siyasetçi sevilebilir, iktisatçı sevilmez. İlgisizlik ve sevgisizlik farklı şeylerdir. Bir hukukçunun söylediği şeyler ilgisini çekmeyebilir toplumun (genelin) ama adam öyle bir konuşup yazıyordur ki bilgisiyle, duruşuyla kendini sevdirir keza siyasetçi de kendinden pek çok şey beklenip çok azını verebilen bir insan olmasına rağmen eğer tek başına bir çuval inciri berbat etmişliği yoksa propaganda denen siyaset aracının yardımıyla kendini sevdirebilir ama iktisatçı bu kadar da olamaz. Anlatmak istediğim bu. Nedenini yukarıda anlattım. Çözüm ne çözüm ne diye sorar dururlar ama net bir şey söylemek güçtür, beklenti hep yüksek. Televizyonlarda mesela; çıkar iktisatçı anlatır durur, ekonomik yapıyla başlar, bu yapıya göre der, para politikasının şöyle, maliye politikasının böyle ve bunların desteklediği bir denge düzeyinde optimum fiyat, üretim, tüketim tasarruf düzeyleri diye gider, kendince bir çözüm planı ortaya koyar ama gazeteci mutlaka sorar; peki, bunlar yapılırsa dolar düşer, işsizlik azalır, üretim ve gelir artar mı? Hatta ekler; gelir dağılımında adalet sağlanır mı açlık sorun olmaktan çıkar mı, yoksulluk geriler mi? Sorular uzar gider. Bunların çözümü değil ama çözüm yolu iktisatçıdan beklenir. Bu kadar soruyla bırakın çözüm yolu bulmayı evin yolunu bulmak zorlaşır. Ancak sorular haklıdır, çözülmesi gereken sorunlara ilişkindir. İktisatçı da haklıdır; bu kadar karmaşık sorunlar demetinin hatta düğümün çözülmesi öyle sihirli değneği dokundurmak gibi, bir şey söylemekle çözülmez.
Devlet en büyük organizasyondur ve Dünya denen organizasyonlar bütününün oyuncuları devletlerdir. Her devlet kendi oyununu belirlemede serbesttir elbette (teoride) ama oyun çeşitleri de pek fazla değildir. Her ülke birden fazla oyun da denemiş olabilir bu arada. Buna tarihsel birikim denir. “Öyleyse gün gelir, doğru oyun bulunur.” demeyin kolayca. – Başka bir yazıda anlatırız- alt yapı- üst yapı etkileşimleri ve bu ikisi arasındaki iletişimi sağlayan bir nevi aracı konumundaki “siyaset” kurumunun bir ülkeye ettikleri mevzubahis olduğunda o iş o kadar kolay olmuyor.
Son söz yerine ;
İktisatçı için ardı arkası gelmeyecek sorulara (çözüm nedir?) verilecek yanıt nihayetinde sisteme dair olacaktır. Yani, iktisatçı,
birbirine geçmiş sorunlarla dolu bir düğümü çözmenin teker teker düğümleri çözmek olduğunu belirtip buna yönelik denge merkezli cümlelerle çözüme gidince olmuyor; hem düğüm çözülmüyor, çözülse bile yeni düğümler gidenin yerini alıyor, yani düğüm sayısı bile azalmıyor hem de bir tanesini çözdüğünde diğerlerine sıra geleceği bilinciyle işe koyulurken (mantıklı olan) bir öncekinin gerçekten çözülüp çözülmediğini kontrol edecek mekanizma da düğümün içinde kalıyor ve anlayamıyorsun ilerleyip ilerleyemediğini. Soru yine aynı: çözüm ne? O halde çözüm şu olabilir mi? ( Çözümü de bir soru biçiminde vermek ironi değil, bilimin öğrettiğidir. Bilim soru sorarak ilerler)
Çözüm yerine;
Sistemlere ilişkin girift problemler, çoğu zaman reorganizasyon yöntemiyle çözülür. İktisadi sorunlarımız iktisadi sistemden kaynaklıdır veya öyle olmasa bile sisteme zarar verir hale gelmiştir. Dolayısıyla çözüm, iktisadi temellerimize dokunmayan bir sistem değişikliğidir yani iktisadi yapımızı, kurumlarımızı, üretim ilişkilerimizi vb. (alt yapıyı) gözden geçirmeli ve bir ölçüde yeniden organize etmeliyiz.(reorganizasyon) Bu yolun başlangıcı da revizyonist bir planlı ekonomiye geçiş (anayasal tabanlı-temelli ve uygulaması tam -uygulamaya ilişkin mevzuat desteği ayrıca güçlendirilmelidir-) ve buna uygun plan yönetimidir. (25.12.2020-27.12.2020)
Yorumlar