
Zeytin ve insan
Zeytin ağacı, bütün türlerin atası gibi geliyor bana. Sanki her şey ondan türemiş gibi, onun meyvesinden, dalından, gölgesinden…Öyle ya binlerce yıl bitmeyen üretkenlik, yaşama hevesi, illa ki yaşatma iştiyakı... Ölüm ne kadar gerçek; doğum kadar değil mi? Öyle derler… O zaman insanın yaşama azmi için, ömrü uzatma çabası ölüme inat, ölmeye karşı bir çaba desek! Peki, bunun için örnek aldığı canlı hangisi? Akla pek çok canlı gelebilir ama ilk akla gelen göz önünde olandır. Zeytin ağacı!
Ölümsüzlük sırrı gibi. Bu bilgiyi kendine mi saklıyor. Hayır, ilk iyiliğinden bu yana sunumu, hep aynı yaşam sevinciyle dolu. Yaşam meyvesi, yaşam suyu. Su genel bir addır. Yani bir çok şeyin suyu vardır. Aslında şöyle demek lazım. İnsanoğlunun binlerce yıldır sırrını çözmeye çabaladığı dört elementten biri olarak su, canlıların yaşam kaynağı olmanın yanında bizzat dokuları, organları oluşturan yapı taşıdır. Dahası; “insan vücudunun yüzde bilmem kaçı sudur”, “Dünya’nın üçte ikisi sudur”, “uzayda bilmem ne kadar su bulunmakla aslında evrenin de bilmem ne kadarı sudur” gibi önermeler aslında birer teorem halini alarak hayat bilgisi dağarcığımızda yerini almıştır çoktan. Yani su, bu kadar önemliyken, sözünü ettiğimiz genel olarak “su” kavramıdır. Yoksa Dünya’nın suyu derken içilebilir su kaynakları kavramını hatırlayarak; organizmanın yapı taşı derken o suyun aslında bir bileşiğin parçası olarak niteliğinin farklılaştığını bilerek hareket ediyoruz. Bu bakımdan genel itibarıyla her şeyin suyu vardır diyoruz, “taşı sıkıp suyunu çıkarmak” deyimiyle Dünya’ya seslenen bir ırkın çocukları olarak. (Eminim, başka dillere geçişi bizden olmuştur ama doğrulamak için araştırmak gerekir)
Zeytinin suyu zeytin yağı! Muhteşem lezzetlerin kaynağı desem, yemek kitabı sunum yazısı olurdu herhalde. Öyle olmasın! Zeytinin kendisinden (meyve) ya da yağından çok yaşadığı ortamı, toprağı, suyu havayı nasıl özümlediğini ve yaşamayı nasıl birincil kıldığını anlatayım istedim.
Zeytin ağacını kesmek, onu öldürmek hangi asli amacın (yaşamak, yaşatmak gibi) teşkili için gereklidir? Bakın “gereklidir” diyorum, zira ‘öldürmek’ bir amacın kendisi değil ancak aracı olabilir, üstelik insanlığın bulduğu en kötü araç. Düşünmek için bir soru sormak güzel başlangıçtır. Ağacı kesmek hangi amaca ulaştıracak insanı? Arasak tarasak en yücesinden bir amaç; bir topluma, bir ülkeye, yetmez! insanlığa fayda sağlayacak bir güzellik bulsak, “zeytin ağacını kesmeye değer” diyebilir miyiz;? Bu soru önemlidir. Zira düşünmeden, duymadan “değer” diyen bulunur da o insanın değeri, ağacı değil, zeytinin tanesiyle ölçülebilir mi?
Bana sorarsanız ölçülebilir. Çünkü her insan ömründe bir zeytin tanesini heba etmiştir. Kâh acelesi olduğu için tabağında bırakmıştır kâh yere düşürmüştür. Üretiminde firesi olur zeytinin işlenirken ya da toplanırken heba olmuştur tane tane. Çöpe giden tanelerin geri dönüşü olmaz, bir faydası da; toprağa gömülse bile. Olsa olsa toprakla karıştığında mineral katkısı olur ona belki. Yani heba olan zeytinin bile bir katkısı olabilir şu dünyaya. İşte zeytinin kamu yararı için kesilebileceğini ya da ondan vazgeçilebileceğini ( onu söküp başka bir yere dikeceğim demek ondan vazgeçmektir. Zira çok yüksek ihtimalle başarılamaz ama yeni yerinde tutsa bile o artık eski ağaç değildir.) söyleyen, yatırımcı, işveren, sanayici, tüccar, müteahhit, başkan, sözün kısası; memleketin büyük adamı iş insan(lar)ı, bu zeytin tanesiyle aynı değerdedir, kendisi bir gün toprağa gömülecektir ama temsil ettiği zihniyet, derhal gömülmelidir ve üstüne kireç dökülmelidir.