Saray Günlüğü- Bölüm X
- aremfan77
- 11 May 2023
- 10 dakikada okunur
Destekli Atmasyonu Destekleme Merkezi
Son zamanlar, ülkede her şeyin kötüye gitmekte olduğu hissinin uğramadığı hane neredeyse kalmamıştı ama Saray içinde işlerin iyi gitmediğine dair farkındalıktan söz etmek mümkün değildi. Ancak Saray ne kadar toz pembe tablolar çizse de gelen haberler engellenemiyordu. Öyle ki yüz güldürecek bir habere hasretti Saraylılar ve Uzun Kral. O günlerden birinde Farzettin huzura çağrılmıştır:
__ Artık kötü bir şey duymak istemiyorum. Ne yapıyorsan yap, bana kötü haber verme!
__ Efendim hiç haber vermeyelim zatıalinize ne dersiniz. Tayyare simülatörüyle oynarsınız filan…
__ Saçmalama lan! Ben devlet başkanıyım. Her şeyden haberim olması lazım.
Farzettin ne diyeceğini şaşırmıştır, duyulmayacağını düşünerek kendi kendine;
“ ‘Yiyeyim, içeyim durmadan
Midem dolsun şişmeden yani!.”
__ Efendim! …. Ne diyosun oğlum, mırıl mırıl.
__ Şey efendim. Bulacağız bir çaresini diyorum.
Uzun Kral, eliyle işaret etmiş, Farzettin çıkışa yönelmişti. Düşünmeye de başlamıştı. Çaresini buluruz demişti ama ne yapacaktı. İyi haber gelmiyordu işte. Ne yapsındı, haber uyduracak hali yoktu ya.
Kendi sözleri insana bu kadar mı hoş gelirdi. Yine öyle bir anı yaşıyordu. Kendine hayranlığı artıyordu adeta. Megalomaninin başka bir evresiydi bu. Aklından geçirdiği “ haber uyduracak halimiz yok” sözü Farzettin’in beyninde devreyi tamamlamış ve ampülü yakmıştı.
Haber uyduracaklardı. İletişimde yöntem ve teknikleri ustaca kullanma, kimseye bırakacağı bir iş değildi elbette. Ancak yapılan iş devlet işiydi ve kurumsal olmak durumundaydı. Öyle olunca da kendisinden başkalarının emeğinden ve sistematik unsurlardan yararlanmak şarttı. Üzerinde çalışmak için kendine izin verdi. Tabii efendisinin onu rahat bırakmayacağını biliyordu, hemen yarın arayacağından emindi. Hatta bugün kötü bir haber gelirse, kulaklarını çınlatmakla kalmayıp onları çekmek isteyeceğinden de emindi. Bunu normal karşılıyor, en güvenilenin kendisi olduğu kanısına varıyor, bu onu motive etmeye yetiyordu. Onun için kendine verdiği izin, küçük bir öğle yemeğiydi. Şehrin en iyi lokantalarından birinde yer ayırmasını istedi sekreterinden. Gerçekten adında lokanta ismini kullanan, gökdelenler mahallesinde en gösterişlilerinden birinin giriş katına genişçe yayılmış, köklü bir mekânın yepyeni şubesiydi gideceği yer. Aslında yürüyerek rahatça gidebileceği yere kocaman arabasıyla gitmiş ve neredeyse lokantanın dış kapısının önünde arabadan inmiş, onu dışarıda yürürken gören olmamıştı. Tüm Saray yöneticileri gibi o da bunu yönetici olmanın gereği hatta zorunluluğu olarak görüyordu.
Yiyemeyeceği kadar çok şey gelmişti masaya, hepsinden birer ikişer lokma alarak kendisine gösterilen hürmete karşılık verdiğini düşündü. Farzettin etrafındaki nesne, kişi ve olaylardan ilham çıkarmasını bilen ve bunu çok seven biriydi. Masadaki mezelere bir avcının avına baktığı gibi bakıyor acaba bir şey çıkar mı diyordu. Mezelerden bir şey çıkmamıştı ama başını kaldırdığında gördükleri ona yetmişti, aradığını bulmuştu.
Tıknaz yapılı zengin bir adam ( o lokantaya zengin olmayanın girmesi pek mümkün değildi, kulüp gibi bir yerdi) yanındaki kadını çekiştiriyor “ bu masa diyorum sana bu masa” diyordu. Adamdan uzun ve her haliyle daha güzel bir insan olduğunu dolayısıyla yanına yakışmadığını adamın yüzüne vurur gibi bir edayla yürüyen kadın ise “ tamam tamam, benim ayırttığım masa bu değildi ama neyse, senin dediğin olsun. Ne de olsa senin doğum günün” karşılığını vermişti. Bunun üzerine adamın zorlama nezaketi geri döndü gibi görüldü. Zira karısının sandalyesini çekmişti ve “buyrunuz karıcığım” demişti de karısı olduğu oradan anlaşılmıştı. Buraya kadar olanlar Farzettin için ilham verici olamazdı elbette ama oturduktan hemen sonra kısa bir süre içinde hatta daha yemekler bile gelmeden kadının adama söyledikleri Farzettin için yeterince ilham verici olmuştu. Adam ve karısı arasında Farzettin’e esin kaynağı olan diyalog (daha doğrusu monolog) şuydu:
__ Sevgilim, nezaketine hayranım, bu seni çok karizmatik yapıyor.
Adam başıyla onaylıyordu, kadın devam etti.
__ Bir haber vermek istiyorum sana, mutlu olacağın bir haber.
Başını sallamıştı adam, merak ettiği belli oluyordu.
__ Mutluluğumuz taçlansın istiyorum, her şey daha güzel olabilir.
İyice meraklanmıştı, kamburunu çıkarınca şişmanlığı artan adam.
__ Bundan sonra hayatıma kimseyi almayacağım, ne evimize gelen giden olacak ne de ben kimseye gideceğim, her şey sen ve ben konsepti ya da yalnız.
Kadının çok gezmesinden, evde durmamasından bıkmış adam düşünmeden, sorgulamadan
__ “Harika bu, tebrik ederim canım” dedi.
Kadının yalan söylediği her halinden anlaşıldığı gibi aslında kendini adama yakıştıramadığını da hissettiriyordu, hissedemeyen yalnız adamcağızdı. Çok güzel ve adamdan da genç olan kadın, ipleri koparmayınca aslında ona iyilik yaptığını düşünüyordu. Yalan önemli değildi. Sonuç adamın da kadının da memnun olduğu bir duruma işaret ediyordu ve Farzettin için de önemli olan nokta burasıydı. Gerçeklik çok da gerekli bir şey değildi onun için de.
Ofise dönüp tekrar çalışmaya başladığında bir şeyin üstünde duruyordu. Yalan mı söyleyeceklerdi yoksa gerçekle mi oynayacaklardı. Düşündü ve şu kanaate vardı. Yıllardır yaptıkları şey değil miydi zaten gerçekle oynamak. Yalan, kandırmaca… Bunlar kaba tabirlerdi. Bir iletişim yöntemi olarak haberi allayıp, pullayıp sunmak hiç de yalan sayılmazdı. İşini yapacaktı ama bir sisteme ihtiyaç vardı. Başında bulunduğu organizasyon aslında tam da bu işler içindi ama son zamanlarda başka işlere yoğunlaşıp Saray’a yeterince vakit ayırmamıştı sanırım. Velinimeti Efendisinin de fark ettiği belki buydu.
Saray Merkezli yeni bir oluşum sadece Saray’a gelen haberlerle ilgilenecek ve bu haberlerin hepsinin “iyi haber” biçimine dönüştürülmesi sağlanacaktı. Yani kötü haberlerin iyi tarafı görülecek yoksa da boyanacaktı, bir iyi taraf çizilecekti. Biraz çalışınca oluşuma bir ad da buldu:“ Destekli Atmasyonu Destekleme Merkezi (DADEM)
Merkez, Farzettin’in kontrolünde. Ancak bağımsız bir kurum olacaktı, nihayetinde tabii ki Uzun Kral’a bağlı. Daha iyisini akla bile getiremeyecekleri sistemlerinde Uzun Kral’a bağlı olmayan herhangi bir şey olabilir miydi? Farzettin güvendiği birkaç ismi gözden geçirdi. Merkezin başına atayacakları kişinin iyi bir iletişimci; dahası meslek yaşamında belki asparagas belki abartılı haber-yorum, hatta hayali haber yapma girişimleri olmuş, bu işlerde deneyimli bir gazeteci olmasını istiyordu. En etkili sonuçların böyle bir isimle alınabileceğini düşünüyordu. Aklından geçen isimlerin tamamı arkadaşıydı. Ya okuldan, ya sonrasında Saray çevresinden ya da Farzettin’in görev yaptığı basın yayın kuruluşlarından. Haber yapma deneyimi ağır bastı ve Farzettin daha önce aynı gazetede birlikte çalıştıkları arkadaşını bu görev için seçti. Merkezin Müdürü Cengiz Arkadaş oldu. Tesadüfün böylesi, Farzettin’in arkadaşı, şanslı müdürün soyadı da Arkadaş’tı. Cengiz Arkadaş ve Farzettin iyi anlaşıyorlardı. Bu işte de çok iyi anlaşma, yöneticilerin birbirini tanımaları, tamamlamaları önemliydi. Farzettin’in aradığı adam olan Cengiz Arkadaş’ın ilk işi, Farzettin’in talimatına ve müdahalesine gerek kalmayan, Cengiz’in tek başına bir çırpıda hallettiği bir iş olmuştu. Farzettin başta biraz bozulmuştu buna, ne de olsa Cengiz’in amiriydi bugüne bugün ama sonra, işin sonuçları itibarıyla, bu küçük detaya takılmayacak kadar pragmatistti. Uzun Kral başta, Saray çevresinin övgülerinin Farzettin’e gelmesi de bunda etkiliydi. Övgü, Farzettin’in adeta tek motivasyon kaynağıydı. Kimse de seni övelim ama para vermeyelim demiyordu, Farzettin, iyi para kazanıyordu. Bir devlet memurunun salt maaşı varsa, iyi para kazandığından söz edilemez ama yan gelir unsurları diye bir şey vardı ve bu sistemde yan gelir elde etmeyen memura ‘deli diyorlardı ama elbette deliler çoğunluk, yan gelirliler azınlıktı. Farzettin, Cengiz için yan gelirler düşünmemişti henüz ama başarıların karşılığını vermekte cömert bir efendileri vardı, ileride ihya olabilirdi, şimdilik maaşı da fena değildi. İlk işi, Cengiz’in geleceğinin parlak olduğunu, gelirinin yüksek olacağını gösteriyordu.
Temel görevi, yalan-yanlış haberlerin etkisini kırmak, dezenformasyonun önüne geçmekti ama hayal sosu öyle güçlü bir tetikleyiciydi ki, yiyenin ağzını yakmakla kalmıyor, ona haz veriyor, onu harekete geçiriyor, hayal dünyasına sokuyordu. Cengiz ilk işinde hayal kurmuştu. Mevcut bir haberi düzeltmek ve haberi yapana yaptırana bu işe bir daha tevessül edemeyecek kadar bir ceza vermek (dezenformasyonu önleme) şeklinde özetlenebilecek bir görevi öteye götürüp, hayal ürünü olaylar ve insanlarla Saray’ın bayıldığı bir habere dönüştürmüştü. Haber kısaca şöyleydi:
Halkın bozulan ekonominin altında ezildiği, zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olduğu yönündeki haberlerin, şikâyetlerin çoğalması üzerine; Saray’a yakın bir bölgede boş tencere, cüzdan, delik çorap vs. pek çok nesne ve pankartla, insanların doldurduğu meydanda büyük bir miting (eylem) düzenlenmişti. Büyük bir bez afişe yazılanlar, toplantının sloganını ve motivasyon nedenini belirliyordu sanki:
“ Dış güçlerle değil ama sizin politikalarınızla ve entrikalarınızla çöktük.”
Bu eylemin haberlerini vermek isteyen basın kuruluşları, haberlerini yapmış, servis etmişlerdi. Akşam haberlerinde, ertesi gün gazetelerinde ve birkaç saat içinde internet sitelerinde, bu kanlı canlı mitingin fotoğraflı- videolu, muhabir anlatımlı haberini girmek isteyenler, avuçlarını yaladılar. Çünkü Cengiz anında devreye girmiş; tüm basın-yayın kuruluşlarına (geneli, yereli) görevlilerini (ajanlarını) göndererek bu haberin yerine hazırladıkları haberin girilmesini yasa gereği olarak sunmuş ve bunun aksinin yasayı çiğnemek olacağını söyleyerek açıkça tehdit etmişti. Ajanları dikkate almayıp bir yöneticiyle görüşmek isteyenler olmuş, anında Cengiz aranmış, Cengiz itiraz eden gazeteciyi ikna edecek tamamlayıcı tehdidi savurmuştu. Cengiz’in haberi ise şuydu:
“Halk her şeyin farkında
Yüce sistemimiz ve kralımızdan önce yapılanlar ülkemizi bu hale getirdi ve halkımız Kralımıza karşı büyük saygı ve minnet duygusuyla hâlâ etkili olmaya çalışan yerel odakların dış güçlerle birlikte oynadığı büyük oyunu görüyor. “
Yani Cengiz, “kral çıplak” demek için toplanmış insanların “kralımız çok yaşa” demek için toplandığını duyuruyor, haberi bu şekilde kurguluyordu. Farzettin de Cengiz de biliyordu ki geldiğimiz noktada geniş halk kesimlerini etkileyen bir yöntem değildi bu, eskiden daha işler bir tarafı vardı kuşkusuz ama artık mızrak çuvala sığmıyordu, geniş halk kesimleri bunun yalan olduğunu biliyor, bu kesimin içinden bazıları, “yalansa da vardır bir bildikleri” savunmasına (aslında avunma) başvuruyordu. Burada Farzettin ve Cengiz gibi devlet memurlarının özelliği, bunun bir devlet refleksi yani devleti savunmak kabilinden bir iş olduğuna kendilerini inandırmalarıydı. (hayli zorlayarak)
Farzeffin yapay zekâ uygulamalarından da uzak durmuyordu. Her şey velinimeti efendisinin imajının tahta çıktığı ilk günkü gibi sağlam ve güvenilir olması içindi. Önce DADEM vasıtasıyla gerçeği eğip büküyorlar ya da yerine göre bir kurgu oluşturuyorlardı. Bu tür faaliyetlerin amacı, Dünyanın her yerinde algı yönetmekti ama ne Farzettin ne de Cengiz Arkadaş bu ismi kullanmıyorlardı faaliyetleri için. Çünkü yapılan araştırmalar, algıyı yönetmek için siyasal rakiplerin algı operasyonu yaptığını sürekli tekrarlamanın algı operasyonu yapmanın bir gereği olduğunu gösteriyordu. Kendileri için uyguladıkları bir yapay zekâ testinde de DADEM’in kuruluşundan bu yana sarf ettikleri (söyledikleri yazdıkları ) cümlelerde en fazla kullandıkları kelimelerin algı ve operasyon sözcükleri olduğu ortaya çıkmıştı. Bir sohbette Farzettin Cengiz’e şunu demişti.
“ Ulan! Operasyon operasyon derken kendimize operasyon çeker olduk. Ne algıymış arkadaş, yapay zekâsına tükürdüğümün dünyasında her şey, b.ka saracak da bizim de ağzımıza…”
Öyle de olmuş gibiydi. Zira Uzun Kralın başında görev süresi kılıcı. (demokrasi kılıcı) sallanıyordu.
O sıralarda kırk yaşlarında olan Uzun Kral demokratik görünmek için (herhalde bu kadar yaşayacağını veya seksen yaşında hâlâ başkan olmak isteyeceğini düşünmemişti) görev süresini kırk yılla sınırlamıştı. Bunun için anayasayı değiştirme gereği bile görmemişler, bir fermannameyle işi halletmişlerdi. Tüm bunların fevkalade bilincinde olan Farzettin, memleketteki tüm arşivlere, tüm bilgi birikimine filan hiç acımadan, yani onların yok olmasına aldırmadan yabancı yazılım üreticileriyle, bilgisayar korsanlarıyla hatta mafyavari tiplerle bile görüşüyor, görev süresine ilişkin kırk yıl önceki bilgilerin, hatta hatırlayanların (elbette etkili olanların) bertaraf edilmesini istiyordu.
Bir İngiliz korsanla gece saatlerinde yaptığı görüşmeye sekreteri şahit olmuştu da patronunun İngilizcesine hayran kalmıştı. Tabii kadın, tek kelime bile İngilizce bilmiyordu. Sekreteri ona hayran kalırken telefonun diğer ucundaki korsan, önemli bir taviz koparıyor, adeta “ben dürüst bir korsanım” dercesine;
“ I will take the money in advance and your information will be compromised.” diyordu. Yani korsan parasını peşin alacağını, önemli bilgilerin de ülke dışına çıkacağını bildiriyordu. Farzettin, bile bile tuzağa mı düşmüştü?
Velinimeti efendisine sorsa, biliyordu ki; “hemen kabul et, ne olacak sanki, akşama kadar internetten neler sipariş ediyoruz, hepsi yabancı bunların, bilgilerimizi alıyorlar, çıkarıyorlar zaten, bunlar da alsın, bir şey olmaz” diyecekti.
Cengiz’le konuştu, o da kararsızdı. Hemen sonrasında çalan telefonda yine işletildi hem de yine Karabıyık Ağa tarafından. Telefonda İngilizce konuşan ve kendini Amerikalı gibi tanıtan Karabıyık Ağa şakayı fazla sürdürmemişti. Çünkü ilkinden biliyordu Farzettin işlediği halde suyunu çıkaran taraf oluyordu ama “second fake. Agaa” diye takılmayı ihmal etmedi. Karabıyık Ağa’nın İngilizcesi Farzettin’den daha iyiydi, uluslararası ilişkilerde de Farzettin’den daha deneyimli olduğu su götürmezdi ama Farzettin onunla bu konuyu hiç konuşmadı. Aslında alacağı cevabı da biliyordu. Zira hem Uzun Kraldan hem Farzettin’den daha ilkeli bir adam olan Karabıyık Ağa böyle bir şeyin devleti zaafa uğratmak olacağını söylerdi. Karabıyık Ağayla konuyu konuşmadı ama onunla konuştuktan sonra kararını vermişti. Çok defa böyle olmuştu: Kararsız kaldığı durumlarda Karabıyık Ağayla konuşmak (karara ilişkin ya da değil) karar vermesini kolaylaştırıyordu ve karar, genelde Karabıyık Ağa’nın fikrinin tersi yönünde oluyordu.
İngiliz korsanla tekrar konuştu, ona gereken doneleri sağladı. Bir gün sonra paket hazırdı. Bu paket, halledilmiş işler ile uygulamada biraz zaman alacak birkaç hususu içeriyordu, onların da ne zaman nasıl yapılacağına dair bilgileri vermişti korsan. İşin sonunda Uzun Kralın görev süresiyle ilgili dijital arşiv kayıtları, yazılar ve sunucularda yer alan bilgiler silinecek, video, ses kaydı gibi materyaller de ulaşıldıkça yok edilecekti. Yalnız kişisel bilgisayarlarda yer alan kayıt ve materyaller silinemiyordu bu pakette ama onun için de bir virüs önlemi düşünmüştü korsan. Yani ilgili dosyalara virüs bulaştıran bir yazılım üretecek ve mümkün olduğunca bu dosyaların bilgisayarlardan silinmesini sağlayacaktı. Ancak dijital (sanal) dünyada hiçbir şeyi tümüyle yok etmenin mümkün olmadığını da anlatmıştı, dürüst korsan Farzettin’e.
O günlerde Bay K, ülkenin çok kötü yönetildiğini, açlık, yoksulluk ve yolsuzluk kıskacındaki toplumun iyiden iyiye güç kaybetmeye başladığı, bunun da memleketin bekasını (kalıcılığını) etkilediğini; kendisinin topluma asla yalan söylemeyeceğini ve memleketi düze çıkaracak yolları (politika) bildiğini söyleyerek yönetime talip olduğunu ilan ediyordu. Yaklaşık bir yıl öncesine kadar alternatifsiz olduğunu düşündüğü krallık makamının ve rakipsiz olduğunu düşündüğü kendisinin karşısına çıkan bu adam da kimdi? Uzun Kral bu soruyla cebelleşiyor, uykuları kaçıyor, sinirleri bozuluyor, ilkelerden ve genel doğrulardan tümüyle uzaklaşıyordu.
Korsan’ın Farzettin’e bir de hediyesi vardı. Aslında tam hediye de sayılmazdı, Farzettin laf arasında bu tür talepleri olursa yapıp yapamayacağını sormuştu. Korsan, ne olur demişti ne de olmaz. Şimdi hediyesi bu talebe ilişkindi. Mesele şuydu:
Farzettin “deep fake” denen akımın ne olduğunu, ne işe yaradığını ve kimlere karşı kullanıldığını iyi biliyordu bir iletişimci olarak, ne denli tehlikeli olduğunu da. Ancak girmişlerdi bir yola artık. Korsan, bir video hazırlamıştı. Videoda Bay K konuşuyor ve açıkça Uzun Kral’ı destekliyor, görev süresinin sınırlanmasının bir gereği olmadığını belirtiyordu. Bir uzman değilse izleyen kişinin anlamasının mümkün olmadığı nitelikli bir teknolojik sahtekarlıktı bu ve görev süresine ilişkin tüm kayıt ve materyalin dijital ortamlardan silindiği bir sanal dünyada bu videonun dolaşıyor olması, müthiş bir algı yönetimi operasyonu olabilirdi.
Farzettin, bu gelişmeye çok sevindi tabii ki ve aslında sevinci çok kısa da sürmedi denilebilir. Zira bu mutlulukla, rahat rahat en az üç akşam yemeği yemiş, sayısız keyif kahvesi içmiş ve müjdeyi velinimetine bildirme şerefine nail olmuş, bu sayede bir Saray yemeği yemiş ve bir de ejder meyveli smoothie içmişti, aldığı övgüler de en güzeliydi tabii.
Üç gün sonra Farzettin’in hayalleri yıkıldı. Videoyu hemen yayınlamamışlardı. Bu tür başlatma ya da zamanlama hamleleri Uzun Kral’dan gelirdi. Onun onayı olmadan bir şey başlatılamaz ya da bitirilemezdi. Beklemelerini söylemişti ama çok değil. Bay K’nın yönetime talip olduğunu açıkça söylemesini ve toplumun bunu duymasını, benimsemesini bekliyordu. Bay K bir süredir bunu söylüyordu zaten ama biraz daha yinelemesini, iyiden iyiye havaya girmesini bekliyordu. Uzun Kral’ın siyaset taktiği de buydu ama bu taktik işe yaramadı. Çünkü uzun süredir gerçek ve sade videolarla halka ulaşan Bay K yeni bir gerçek videoyla ön aldı:
Bay K retro bir mavi gömlekle kameranın karşısına geçmiş. “Bu benim çok eski bir gömleğim sevgili halkım” diyerek sözlerine başlamıştı. Bu sözler bile durumun farkında olduğunu gösteriyordu, zira korsanın hazırladığı videoda Bay K aynı gömleği giyiyordu, belli ki eski bir görüntü olduğu izlenimi verilecek yeni videolarda da durumun (görüşlerin) değişmediği izlenimi verilecekti.
Bay K, devam etti:
“Sevgili halkım, ben video çekmeye yeni başladım, sizler için. Birlikte neler yapacağımızı anlatabilmek için. Yani benim eski bir videomu görürseniz inanmayın, bilin ki kurgulanmıştır. Ayrıca ben siyasete girdiğim günden bu yana Uzun Kral’ın makamına ve kişisel haklarına saygı duymakla birlikte yönetim anlayışını ve icraatını eleştirdim. Bir devlet başkanının görev süresinin anayasayla sınırlanması benim demokrasi anlayışımın baş köşesinde yer alır. Sevgiler…”
Farzettin, dirseklerinı masaya dayamış, başı iki elinin arasında koltuğunda oturuyordu. Cengiz’in boynu tutulmuş evinde yatıyor, Uzun Kral ise Saray’ın büyük salonlarından birinde ayakta camdan dışarı bakıyordu. Hava pusluydu, yağmur bekleniyordu, haftalık hava durumu bülteni, yarını güneşli gösteriyordu…
Yorumlar